🌙 Kürk Mantolu Madonna Kitabı Hakkında Yorumlar

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilinmesi Gereken 10 Bilgi. 18.10.2016 09:02. 1. Bir magazin gafıyla gündeme geldi ama aslında o Türk edebiyatının başyapıtlarından biri Sabahattin Ali Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna. “Kürk Mantolu Madonna” kitabı, edebiyat tarihimizde önemli yeri olan hayatı hüzünle yoğrulmuş Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yazdığı “bir hüzünlü aşk öyküsü”dür. Romanın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi’dir. Öykü yalnızca bir aşk öyküsü olmaktan öte Bir blogger olarak bir kitap almadan önce blog blog gezip o kitap hakkında yorumları okurum sonra goodreads'ten puanına bakıp yine bir bakarım millet neler yazmış diye. Bu kitap için de aynı şeyi yaptım ki zaten herkesin dilinde olan bir kitap. Kargo gelince ablam direkt kitabı aldı ve ben okuyacağım dedi. Bu gerçekten onun ne kadar iyi bir kaleme sahip olduğunu gösteriyor. Büyük bir ihtimalle daha yıllar boyunca en çok satılanlar listesinden inmeyecek bir kitap Kürk Mantolu Madonna Kitabın hikayesi ve akışı kadar güzel ve başarılı olan bir diğer şey de Sabahattin Ali'nin kullandığı o yalın dil ve müthiş cümleler. SabahattinAli / Kürk Mantolu Madonna. Aksiyon yok, Gerilim yok, Cinayet yok bu kitap diğerlerinden biraz farklı en azından benim okuduğum kitaplardan farklı. Aşk var içinde bir tutam hasret bir tutam yalnızlık, bir tutam keşke var içinde. Sabahattin Ali insanın şah damarına dokunup yüreğinde bir yerlerde gizli tutuğu sevdayı Kitap İncelemeleri / Edebiyat. 3. Kürk Mantolu Madonna, Türk Edebiyatı’nın popülaritesini hala koruyan nadide eserlerinden bir tanesidir. Eser 1943 yılında Sebahattin Ali tarafından kaleme alınmıştır. Hikayemizin kahramanı olan Raif Efendi’nin Almanya’da geçirdiği yaklaşık 1 yıllık süreci ve o süreçten sonra Okurken beğendiğim cümlelerin altını çizenlerdenim ve Kürk Mantolu Madonna en çok kalem kullandığım kitaplardan biri oldu :) Bazı cümleler bir roman ağırlığında. Pek çok yerinde kendimi buldum. İnsanın kendinden parçalar bulduğu her kitap her film çok sevilir o yüzden popüler olmasına şaşırmıyorum artık. Kürk Mantolu Madonna. Kitaplık. M. Kavlakcı. 6 Ekim 2015. 4. Son okuduğum Endgame kitabı ile dünyanın bir köşesinden diğer bir köşesine savrulan aklım, ölüm kalım mücadelesi içerisindeki gençler ile halsiz düşen ruhum, artık bir dinginliğe ihtiyaç duyuyordu. Tam bu noktada, okuma sıramda Sabahattin Ali’nin kaleme Büyük usta şair ve yazar Sabahattin Ali, Raif Bey’in duygularını Türk Dilinin zenginliğiyle en güzel tasvirleri kullanarak bizleri de o esrarlı ve keder dolu dünyanın içine sokmayı başarmaktadır. Henüz genç bir delikanlı iken Berlin’de bir sanat galerisinde gördüğü tablo onu derinden etkiler. “Kürk Mantolu Madonna tegl24. Kürk Mantolu Madonna 1943 yılında Sabahattin Ali tarafından yazılan romandır. Maddi yönden hayatı boyunca sıkıntı yaşayan Sabahattin Ali, ilk olarak Hakikat gazetesinde yayınlanması için kitabı Büyük Hikaye adıyla sunmuştur. Fakat gazetenin sahibi hikayeyi yayınladıktan sonra, beğenilmediğini söyleyerek parasını bile vermemiştir. Romanın esas karakterlerinden biri olan Maria Puder aslında Sabahattin Ali'nin kendi hayatında karşılaştığı biri, gerçek adı ise Frolayn Puder. Sabahattin Ali askerdeyken bu romanı yazmıştır. Maria Puder ve Raif Efendi'nin hikayesinin alatıldığı roman, 2016 yılında Penguin yayınevi tarafından ingilizceye çevrilerek yayınlanmıştır. Romanda babası tarafından Berlin'e gönderilen Raif Efendi'nin Maria Puder adlı kadınla tanıştıktan sonra hayatı anlatılır. Raif Efendi sanata adeta aşıktır ve Berlin'de günlerini sanat galerileri gezerek geçirmektedir. Yine bir galeride gezerken bir tabloya rastlar ve resmedilen kadına hayranlık duymaya başlar. Bir gün yine tabloyu görmeye gittiğinde, yanına tablonun sahibi Maria Puder gelir. Raif Efendi ve Maria Puder'in hayatı bu karşılaşmadan sonra geri dönülemez şekilde değişir. Raif Efendi hayatı boyunca yalnız hissetmiş, çekingen bir adam, Maria Puder ise erkeklerden uzak duran bir kadındır. Tabloda resmedilen kadın aslında Maria Puder'in kendisidir. Raif Efendi ile iyice yakınlaşan Maria Puder, sonunda tam Raif Efendi'ye hislerini açıklayacak ve birlikte olacakları sırasında Ankara'dan babasının vefat haberi gelir. Uzun bir süre uzaktan mektuplaşarak iritbatı korurlar. Fakat bir gün aniden mektuplar kesilir. Ümidini kaybeden Raif Efendi ise sevmediği bir kadınla evlenir, işe girer ve çocukları olur. Fakat hayatı boyunca da yalnız ve mutsuz olur. Yıllar sonra ise Maria Puder ile ilgili tüm gerçekleri öğrenecektir. Kürk Mantolu Madonna Kitabının Psikolojik Analizi Kitabın Künyesi Yazar Sabahattin Ali İlk Basım Tarihi 1943 Sayfa Sayısı 117 Konusu Kitabın ana karakteri olan Raif Efendi, kendi halinde, sessiz ve içine kapanık diye adlandırabileceğimiz bir karakterdir. Kitaptaki olayların akışını Raif Efendi’nin kendi ağzından dinlememize rağmen kahraman-anlatıcı farklıdır. Kendisi Raif Efendi ile aynı tercüme bürosunda çalışmaktadır. Ama kendisinin Raif Efendi ile bir samimiyeti yoktur. İlerleyen sayfalarda Raif Efendi’nin hasta olduğundan işe gelemeyeceğinden eşyalarını ona götürür ve Raif Efendi, o zaman kahraman anlatıcının da dikkatini çeken defteri kendisinden yakmasını rica eder. Daha sonra kahraman anlatıcı bu defteri okumaya başlar ve aslında sandığından çok farklı bir Raif Efendi ile karşılaşmış bulur kendini. Maria Puder ise -sabunculuk tekniğini öğrenmek için- Almanya’ya giden Raif Efendi’nin ilk görüşte aşık olduğu kadındır. Ama Raif Efendi ilk önce tablosunu gördüğü Maria Puder’e hayran kalır. Hatta resmine bakarken yanında olan Maria Puder’i bile fark edemez. Daha sonra tablonun sahibi ile tanışır ve aşık olur. Bir yılbaşı günü ise Maria’yla birlikte olur. Fakat bu birliktelikten sonra Maria’nın isteği üzerine birkaç gün görüşmezler. Onsuz bir yaşama dayanamayan Raif Efendi, Maria’nın hastaneye kaldırıldığını öğrenir. Hastalığı müddetince ona bakar ve tekrar güvenini kazanır. Maria’yla ilişkisinin tam rayına oturduğu bir zamanda memleketinden bir telgraf alır. Telgrafta babasının öldüğü ve derhal memlekete gelmesi gerektiği yazılıdır. İşlerini düzelttikten sonra Maria’yı da memleketine getireceği sözünü veren Raif Efendi, Almanya’dan ayrılır. Maria Puder’le düzenli olarak mektuplaşır. Ancak belli bir zaman sonra Maria Puder, Raif Efendi’ye mektup yazmaz. Raif Efendi kandırıldığını düşünerek bir başka kadınla evlenir ve çocukları olur. Ankara’da bir gün, Almanya’dayken pansiyonunda kaldığı Maria Puder’in akrabasıyla karşılaşır. Ona Maria Puder’le ilgili imalı sorular sorunca Maria’nın on sene önce hastalandığını, hastalığına rağmen bir çocuk dünyaya getirdiğini ve babasının da bir Türk olduğunu öğrenir. Kadının isim vermediği bu Türk’ün kendisi olduğunu anlayan Raif Efendi, kadının yanında olan 8-9 yaşlarındaki kızına bakar. Bir dakika sonra tren hareket eder ve bu şokla Raif Efendi de hatıra defterine bunları yazmaya başlar. Defteri okuyan kahraman-anlatıcı, onun iç dünyasının ne kadar zengin olduğunu anlar. Defteri vermek için Raif Efendi’nin evine gittiği zaman ailesi onun öldüğünü söyler. Kitabın Analizi Yukarıda değindiğimiz gibi Raif Efendi, Maria Puder’e ilk görüşte aşık olmaktadır. Literatürde ilk görüşte aşk, Erich Fromm ve Helen Fisher tarafından “romantik aşk” olarak adlandırılmaktadır ve biz, bu aşık olunan kişinin romanda Raif Efendi tarafından idealleştirildiğini görmekteyiz. İşte bu nokta da Raif Efendi’nin romantik aşkı, sevgiden ayrılmaktadır. Çünkü romantik aşktaki bireyler tıpkı Raif Efendi nin dediği birkaç gün geçse bile o aşık olunan kişi olmadan yaşayamayacağını düşünürler. Diğer değinebileceğimiz bir nokta ise Raif Efendi, Maria Puder’de onun okuduğu kitaplardaki karakterlerden izler taşıdığını düşünmesi de önemli bir husustur. Kitapta Raif Efendi, bu durumu şöyle anlatmaktadır “Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan, beş yaşımdan beri kurduğum hayal dünyalarından tanıyordum…….” Yani kafasında ideal bir benlik ana karakterimizde varlığını göstermektedir. Fisher’in bu noktada söylediği küçüklüğümüzden beri oluşan beyin haritalarımız, çocukken beğendiğimiz, örnek aldığımız veya bizde olumlu etki uyandıran söz, davranış, fiziksel görünüş, koku gibi etkenler bu beğeni haritalarımızı oluşturmaktadır. Bu haritaya yakın birine rastladığımızda ise ilk görüşte aşık olabiliriz. Raif Efendi’nin de bu bağlamda okuduğu kitaplardaki karakterlere Maria Puder’i benzetmesi ona ilk görüşte aşık olmasını olanaklı kılmaktadır. Ek olarak Raif Efendi’nin okumayı çok sevmesi ve o kitaptaki karakterlerle kendini özdeşleştirmesinin psikanalatik bakış açısına göre nedeni de şu olabilir. Raif Efendi’nin içine kapanık ve sosyal olmaması ve böyle insanlarda bulunan kendini bir kitap ile özdeşleştirerek olduğundan farklı kendi hayal etmesi bir tür savunma mekanizması olabilir ve böylece kabullenemediği kişilik özelliğinden kaçma şeklini de bu şekilde gösteriyor olabilir. Ayrıca Maria Puder’in tablosuna her gün bakan Raif Efendi yanına yaklaşan Maria Puder’i fark edemez ve tablodaki kişinin annesine benzediğini söyler. Belki de küçükken annesin de göremediği sevgiyi bu şekilde aramaktadır. Kitaptaki iki karaktere baktığımızda toplumsal cinsiyet rolleri bakımından; Raif Efendi’nin çekingen olması daha içine kapanık olması gibi özellikleri onu kadınsı özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Hatta kitaptaki şu cümlelerden de bunu anlayabiliriz “Sınıfta arkadaşlarımın yaptığı bir kabahat daima benim üzerime atıldığı halde ben kendimi bir kelime ile olsun müdafaaya cesaret edemez, eve döndüğüm zaman bir kenara saklanıp ağlardım. Annemin ve bilhassa babamın bana sık sık “Yahu, sen kız olacakmışsın ama yanlış doğmuşsun!” dediklerini hatırlıyorum.” Maria Puder’in de kitapta “Ben böyle hep açık konuşurum. Bir erkek gibi.” Şeklinde konuşmaları ve karakterinin güçlü, ekonomik özgürlüğü olan bir karakter olması da onun daha erkeksi özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. Yani Maria Puder’in toplumun kadına atfettiği pasiflik, yumuşak başlılık gibi özelliklere pek sahip olmadığını görmekteyiz. Sonuç olarak Raif Efendi kendisine zıt, onun gibi olmayan birine aşık olmaktadır ki aslında psikoloji literatürü bize her ne kadar birbirine benzeyen insanların birbirine aşık olduğunu söylese de kitapta bu durum farklı bir şekilde işlenmiştir. Özlem Aygül Kalem Yazı dolaşımı ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” Sabahattin Ali Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’sını 18 Aralık 1940 ile 8 Şubat 1941 yılları arasında, Hakikat Gazetesi’nde “Büyük Hikâye” başlığıyla 48 bölümde tefrika etmiştir. İlk olarak 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılan bu eser, aradan geçen 70 yıla rağmen kitapçıların “Best Seller” veya “En Çok Satanlar” raflarındaki yerine muhafaza etmiştir. Peki, nedir bu Kürk Mantolu Madonna’ya olan büyük rağbetin sebebi? Nedendir ki 70 yıl gibi bir süre geçmesine rağmen hala bu kitap yediden yetmişe herkesin elinde? Bu soruyu, eserin iki farklı unsurunu ayrı ayrı değerlendirerek cevaplayacağım. Eserin değerlendirmek istediğim ilk unsuru muhtevası. “Bu kitabı neden bu denli çok seviyorsunuz?” diye sorduğum hemen herkesin anlatılanların onları derinden etkilediğini söylemesi ve çoğu insanın, eserin tesiriyle, “Zamanımızda böyle aşklar yok ne yazık ki” diye iç çekmesi eserin niçin alışılagelmişin dışında bir rağbet gördüğünü açıklar nitelikte. Romanın olay örgüsü, klasik Yunan trajedilerininkilerle benzerlik gösteriyor. İlk olarak bir hazırlık dönemi, ardından gelen saadet aşaması ve bu aşamayı müteakiben gelen yıkım. Yine Yunan trajedilerinde olduğu gibi, “yıkım” aşaması eserin sonunda olmasına rağmen, yazar yaşanılacak olan yıkımı eserin başında okuyucularına haber veriyor. Felaketin kaçınılmazlığı, trajedinin tesirini kat kat arttırıyor. Kitabı okurken korkunç bir şekilde sonlanacağını biliyorsunuz. Bitirdiğinizde ise keşke’ler kalır geriye. Keşke Maria Berlin’de kalsaydı… Keşke Raif kızını gördüğünde elinden bir şey gelseydi. Keşke… Sosyal Realizmin Türk sancağındaki ilk büyük üstatlarından olan yazar; sol düşüncelere sahip, muhalif bir insandı. Şüphesiz bütün yazdıkları bu duruşun etrafında olmuştur. Fakat Kürk Mantolu Madonna’da, ideolojik manipülasyonlardan ve didaktik söylemlerden eser yok, sadece sorgulama söz konusu. Kürk Mantolu Madonna, yazarın diğer eserlerine göre siyasi ve içtimai mevzulardan uzak, daha çok aşk merkezli bir roman. Yazar, karşısında durduğu düşünceleri apaçık bir şekilde işaret etmemiş, fakat bu düşünceleri ayrıntıların ve konunun içine kodlamıştır. Eserde geleneksel aile yapısına ve dönemin birtakım algılarına öfkelidir yazar. Fakat bu öfkesini büyük laflar kelam etmeden ve mübalağaya başvurmadan, dingin bir üslup ile belirtir. Bu yumuşaklıktır bize kendi isyan ateşimizi yaktıran, kendi hüznümüzü yaratan. Sonuç olarak, eseri okuyan herkesin isyanı ve hüznü şahsidir. Herkes, her okuyuşta farklı duygu fırtınaları yaşar. Eserin başlarında, Raif’in Berlin’e taşındığı ana kadarki bölümde, muazzam bir realizm dikkat çekiyor. Müthiş tasvirler ve oldukça başarılı bir anlatım mevcut bu bölümde. Sonuç olarak, kitap ilk sayfadan başlıyor okuru büyülemeye. Fakat Nazım Hikmet ile mutabık olarak, eserin ilerleyen kısımlarının, başlangıç kadar başarılı olduğunu düşünmüyorum. Kitabın, Ankara’da geçen olayları konu alan ilk kısmı oldukça etkileyici ve hatta büyüleyiciydi. O denli ki, Raif’in aile efradı ile ilgili yeni bir eser kaleme alınabilirmiş. Bu noktada bir şeyi vurgulamak lazım gelir. Eserin ilerleyen bölümlerinde, ilk bölümdeki başarısını yakalayamamış olması, ilk bölümün şahaneliğindendir. Eserin her bölümü etkileyicilik bakımından vasatın üzerindeydi. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’nın arkadaşları tarafından fazla romantik, anlamsız bir yapıt olduğu yönündeki eleştirilerine, “Bu eser benim kafamın içinde yıllar öncesinden hazırlanmıştı, yazıya dökmemek imkansızdı” diyerek yanıt vermiştir. Hakikaten de yazar eseri kaleme alışından yıllar önce kurgulamıştır. Bu kurgulayışta başta yazarın duygu ve düşünce dünyasında yer edinen insan, sevgi, aşk, yalnızlık ve yabancılaşma temalarının olduğunu söylemek mümkün. Sabahattin Ali’nin 1928 yılında devlet kanalıyla Almanya’ya gönderildikten sonra orada tanıştığı ve aşık olduğu Frolayn Puder adlı bayanla yaşadığı yoğun duygular da eserin yazılmasında bir etken olarak karşımıza çıkar. Yazarın hayatından izler taşıyan bu eser, aynı zamanda yer yer Gogol ve Dostoyevski’den de çağrışımlar taşıyor. Bilhassa Dostoyevski’nin gerçekten dünyadan kendini tecrit etmiş bir adamın hezeyanlarını ve iç çatışmalarını anlattığı “Yeraltından Notlar” eseriyle büyük benzerlikler taşıyor. Dostoyevski’nin kurguladığı asosyal, insanlardan korkan, tiksinen ve nefret eden yar altı adamı modeli ile Raif Efendi arasında büyük benzerlikler var. Ayrıca belirtmekte fayda var ki Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna’yı, Yani Maria Puder’i Andrea Del Sarto tarafından yapılmış “Madonna della arpie” isim tabloyu referans alarak tasvir etmiştir. Bu tablo şu an Floransa’daki Uffizi Galeri’de bulunmaktadır. Realizmin belki de en başarılı eserlerini vermiş olan yazarın bu eseri, yalnız edebiyatımızın en hüzünlü aşk hikayelerinden birisi olmakla kalmaz, aynı zamanda, edebiyatımızın en başarılı psikolojik anlatılarından birisidir. Bulunduğu çevreye yabancılaşmış ve içine kapanmış bir insan kişiliği üzerine yapılan son derece başarılı psikolojik analizler ve bu kişiliğin ardında yatan çok zengin bir duygusallık, kullanılan dilin sadeliği be güzelliği ile birleşmiş ve Kürk Mantolu Madonna’yı bugün dahi güncel kılmıştır. Başlık Kürk Mantolu Madonna Yazar Sabahattin Ali Yayınevi Yapı Kredi Yayınları Sayfa 160 Merhaba kitap kurtları, bugünkü yorumum Türk edebiyatının önde gelen eserlerinden biri üzerine. Canım arkadaşımın bu kitabı almasından dolayı dayanamayıp hemen yorum yazmaya karar verdim. Bir blogger olarak bir kitap almadan önce blog blog gezip o kitap hakkında yorumları okurum sonra goodreads'ten puanına bakıp yine bir bakarım millet neler yazmış diye. Bu kitap için de aynı şeyi yaptım ki zaten herkesin dilinde olan bir kitap. Kargo gelince ablam direkt kitabı aldı ve ben okuyacağım dedi. Birkaç gün sonra "bu kitap çok sıkıcı" diyerek bütün isteği kaçmış bir şekilde geri verdi. Çok şaşırdım ama yine de ben okumak için çok hevesliydim. Böyle yeşillikler içinde oturdum, kitabı okumaya başladım. Başladım fakat sonunu getirmekte baya zorlandım. Maalesef ben herkes gibi bu kitabı övüp göklere çıkarmayacağım hatta okuduğum en sıkıcı kitaplar arasında. Biliyorum çok şaşırtıcı geliyor, ben bile şaşırıyorum çünkü kitap hakkında hiç bir kötü yorum yok. Öncelikle kitabın fazlasıyla Avrupa özentisi olduğunu düşünüyorum. Tasvirler... dedim ya mesela eğitimsiz bir kadın anlatılırken başörtülü oluyor fakat eğitimli kadınlar böyle değil. Tam bir 40lı yılların Avrupalaşma çabasındaki kitap. Kitabımız Raif Efendi ile Maria Puder'in yaşadığı aşkı anlatıyor. Hikaye fazlasıyla sıradan ve sonu bence çok klasik ama yine de kitabın en sevdiğim bölümü sonu oldu çünkü en azından ufak da olsa bir "aa!" dedim. Herkes tasvirler demiş. Evet bence de gerçekten kitapta ki tasvirler, benzetmeler, Raif Bey'in ruh halinin yansıtılması çok başarılı. Güzel bir yönünü daha söyleyeyim. Sabahattin Ali ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?” demiş. Çok ama çok doğru. Ana karakterimiz çok zavallı, sıkıcı bir karakter ve bir kişi hariç herkes tarafından dışlanıyor zaten biz de o kişi sayesinde Raif Bey'in iç dünyasına girebiliyoruz. Kitabımızın ana fikri de budur. Fakat benim kitabı bu kadar sevmememin sebebi karakterimizin bir aşk yaşayıp bütün dünyaya küsmesi. Raif Efendi yaşadığı aşktan sebep büyün dünyaya sırtını çevirip mutsuz bir hayat sürmeye başlıyor. Evleniyor, çocukları oluyor ama eve ekmek getirmekten başka hiçbir babalık vasfı yok. Eğer her aşk yaşayan böyle olacaksa ohoooo. Ana fikir güzel ama bence biraz fazla abartılmış. Yine de ana fikirden devam edersek Sabahattin Ali'nin söylediği bu söz günümüz için dahi geçerli. Çekingen ya da sessiz birisini gördüğümüz de dışlamak, küçümsemek çok kolay geliyor ama hiç onun neden böyle olduğunu sorgulamıyoruz. Dışlamadan, küçümsemeden önce insanı anlamaya çalışsak dünyamız daha yaşanası bir yer olurdu belki de. Ana fikri sayesinde bu kitaba puanım 1 değil 2,5 ve siz yine de alıp okuyun bu kitabı çünkü bu önemli ana fikir bile yeterli kitabı okumak için. Bibliomaniacs Puanı Uygun Fiyat Listesi D&R 8,25 TL

kürk mantolu madonna kitabı hakkında yorumlar